Erdoğan ekonomideki yeni hedefini açıkladı: 2053’te dünyanın ilk 5 ekonomisinden biri olacağız

Erdoğan’ın konuşmasından satırbaşları:

Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere aziz şehitlerimizi, vatan topraklarını kanlarıyla sulayan yiğit gazilerimizi rahmetle yad ediyorum. Gerek telefonla arayarak gerekse mesaj göndererek 100. yıl heyecanımızı paylaşan dost ülke liderlerine şükranlarımı sunuyorum. Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünü manasına ve önemine yakışır bir şekilde büyük bir gururla kutladık. İstanbul Boğazı’nda yapılan geçit töreninde ülkemizin sanayi alanında eriştiği seviyeyi yeniden görme fırsatını bulduk. TCG Anadolu’nun öncülüğünde 100 savaş gemimiz tarafından yapılan geçit türeni hem duygulandırdı hem de kıvanç kaynağımız oldu.

Türkiye hayatta kalabilmek için başta savunma sanayi olmak üzere her alanda güçlü olmak zorundadır. Mevcut vatan topraklarını bize çok göreceklerini gayet iyi duyuyoruz. Kimseye husumet beslemeden ordumuzu güçlendirmeye devam edeceğiz. 100. yıl vesilesiyle yaptığımız hitabımızda Türkiye’nin son 1 asırda kat ettiği mesafeyi somut rakamlarla karşılaştırmalı olarak ortaya koyduk. Rakamlar kimin Cumhuriyete hakkıyla sahip çıktığını kimin de istismarını yaptığını açıkça göstermiştir. Cumhuriyeti salonlara ve balolara hapsedenlere, millete mal etmek yerine kendi ideolojilerin aparatı haline getirenlere, bu ülkede yıllarca Cumhur karşıtlığı yapanlara bu tarihi yıldönümünün nasıl idrak edilmesi gerektiğini gösterdik.

Milleti dışlayan, milletin olmadığı soğuk törenler yerine Cumhuriyetimizin ruhuna uygun şekilde halkımızla omuz omuza kutladık. Davetimize icap ederek evlerini, araçlarını, işyerlerini bayraklarımızla süsleyen tüm vatandaşlarıma teşekkür ediyorum. Pazar günkü tablo Gazi Mustafa Kemal’in de muradını yansıtmıştır. Gazi’nin mirasını gerçek anlamda yaşatanlar millete efendilik taslayanlar değil 85 milyonun tamamına hizmetkârlık yapanlardır. Biz işte bunu sağladık, bunu başardık. Bizim dönemimize kadar Türkiye’nin en büyük sorunu milletin kurduğu Cumhuriyet’i, milletin değerleri, inancı, kültürüyle hesaplaşma aracına dönüştüren istismarcılar olmuştur. Gardırop Atatürkçüleri yıllarca bu ülkeyi ikinci sınıf ekonomiye mahkum etmiştir. Gazi’nin vefatından sonra milleti yıllarca inim inim inletenler işte bunlardır.

1960’tan itibaren her 10 yılda bir milli iradeye kast edenler bunlardır. Anadolu insanını takunyalı, örümcek kafalı, makarnacı, yobaz diye aşağılayan bunlar. Kızlarımızı kılık kıyafetlerinden dolayı üniversite kapılarında ağlatanlar bunlardır. Cumhuriyet mitingleri adı altında darbe çığırtkanlığı yapanlar bunlardır. Oy tercihleri sebebiyle depremzedelerimize hakaret edenler yine bunlardır. Bu faşist zihniyetin mensuplarıdır. Bu çevreler bugün de farklı yöntemlerle içlerindeki nefreti kusmaya devam ediyor. Cumhuriyet kutlamalarında bile nefret söylemi bulaştıran bu güruha asla prim vermeyeceğiz.

Demokrasiden ve milli iradenin rehberliğinden asla sapmadık. Hizmet ve eser siyasetini dünya görüşümüzün merkezine yerleştirdik. Milleti kutuplaştıranlardan değil toplumu kucaklaştıranlardan olduk. Kimseyi dışlamadan, farklılıkları tehdit olarak görmeden herkesi aynı hedef, kader etrafında toplayarak milli birliğimizi tahkim ettik. Gazi’nin ‘en büyük eserim’ dediği Türkiye Cumhuriyeti’ne yatırımları kazandırdık. Demokrasimizi tüm kurum ve kuralları ile tesis etmek için Cumhur ile Cumhuriyet arasına çekilen tel örgüleri kaldırmak için gece gündüz çalıştık, çabaladık mücadele verdik. Eksiklerimiz, kusurlarımız, tüm gayretlerimize rağmen yapamadıklarımız şüphesiz olmuştur.

Ama elini vicdanına koyan herkesin kabul edeceği gerçek şudur: Türkiye Cumhuriyeti, 100’üncü yaşını kutlarken daha önce hiç olmadığı kadar güçlüdür, güvendedir, itibarlıdır. 21 yıl boyunca karşılaştığımız onca engele, zorluğa ve saldırıya rağmen bu hayali gerçeğe dönüştürmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Elbette geldiğimiz konumu asla yeterli görmüyoruz. Pazar günü itibarıyla girdiğimiz Cumhuriyetimizin ikinci asrını, Türkiye Yüzyılıyla taçlandırmayı hedefliyoruz. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, daha fazla güvenlik, daha fazla kardeşlik, daha fazla refah, huzur ve kalkınma için 85 milyonun tamamını Türkiye Yüzyılının inşasına destek olmaya davet ediyorum.

Biz, birlikte Türkiye’yiz. Biz, tüm zenginliklerimizle büyük Türk Milletiyiz. Biz, tarihi şanlı zaferlerle dolu kahraman bir ecdadın torunlarıyız. Bize yakışan birliktir, beraberliktir, bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenmektir. Bunu başardığımızda Allah’ın izniyle önümüze çıkacak hiçbir engel yoktur. El ele, gönül gönüle vererek Türkiye Yüzyılını kucaklaşmanın, büyümenin, kalkınmanın ve barışın yüzyılı yapacağımıza yürekten inanıyorum. Görüş farklılıklarına rağmen Türkiye ortak paydasında ve Türkiye Yüzyılı ülküsünde birleşen herkese buradan teşekkür ediyorum.

Cumhuriyetimizin 100’üncü yaşını, Gazze’de ve Filistin’de kardeşlerimizin katliama uğradığı hüzünlü bir dönemde karşıladık. 7 Ekim’den bu yana Gazzeli kardeşlerimiz, çok büyük bir zulme ve vahşete maruz bırakılıyor. Avrupa ve Amerika’nın koşulsuz desteğini arkasına alan İsrail yönetimi, tam 25 gündür, tüm dünyanın gözleri önünde insanlık suçu işliyor.

El Ehli Hastanesinden sonra dün de, Gazzeli kardeşlerimize hediyemiz olan Dostluk Hastanesi, İsrail güçleri tarafından hedef alındı. Kanser hastalarını tedavi eden bu kritik sağlık kuruluşu, İsrail barbarlığının en son kurbanı oldu; kanser hastaları ilaca erişim imkanlarını yitirdi.

Örgütler ile devletler arasındaki en büyük fark, işte budur. Devletler, savaş hukukuna uymakla mükelleftir. Sadece bu saldırı bile tek başına İsrail’in hiçbir hak, hukuk ve insani değer tanımadığını ispata yeterlidir. İsrail’in doğrudan sivillere yönelik saldırıları sonucunda bugüne kadar çoğu bebek, çocuk ve kadın olmak üzere 8 bin 500 Filistinli şehit edildi. 21 binden fazla Filistinli kardeşimiz yaralandı. Birleşmiş Milletlere göre binden fazla cenaze halen yıkıntıların altında. Yerlerinden edilenlerin sayısı 1 milyonu aştı. Gazze’deki binaların çok önemli bir kısmı yıkıldı veya tahrip oldu.

Elektriği, suyu, yakıtı 3 hafta önce kesilen Gazzeliler bir taraftan açlıkla, diğer taraftan da ağır bombardımanla adeta kıyıma uğruyor. Demokrasi ve insan haklarının beşiği olma iddiasındaki ülkeler ise, ne yazık ki, bu kıyıma aleni destek veriyor.

Türkiye olarak ilk günden bu yana sergilediğimiz insani, adaletli ve onurlu tavrı bugün de sürdürüyoruz. Sivillere yönelik eylemleri kabul etmediğimizin altını her fırsatta çiziyoruz. Daha fazla kan dökerek, daha fazla çocuk öldürerek, daha fazla hastane, okul, cami, kilise, pazaryeri vurarak, Gazze’ye daha fazla bomba yağdırarak güvenliğin sağlanamayacağını ifade ediyoruz. Devlet aklını tamamen yitirdiği görülen ve örgüt gibi davranan İsrail’in, bir an önce durdurulması gerektiğine inanıyoruz.

Gazze’de işlenen savaş suçlarının faillerinin hukuk önünde hesap vermesi için görüşmelerimiz devam ediyor. Gazzeli mazlum ve masumların hakkını, her platformda, sonuna kadar savunacağız.

Çatışmaların daha fazla büyümeden sona erdirilmesine dair politika önerilerimizi partimizin grup toplantısında paylaştık.

28 Ekim tarihinde Atatürk Havalimanında gerçekleştirdiğimiz Büyük Filistin Mitingiyle de Gazzeli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu gösterdik.

1,5 milyondan fazla insanımızın iştirak ettiği mitingimiz, başta İsrail olmak üzere dünyanın birçok yerinde çok yakından takip edildi. Mazlum ve mağdurların hamisi olan ülkemiz, bu konudaki hassasiyetini, hem de güçlü biçimde ortaya koydu.
Pazar günü Londra’dan Paris’e, Nev York’tan Berlin’e, Pakistan’dan Lübnan’a kadar dünyanın farklı köşelerinde ahlak, vicdan ve hassasiyet sahibi insanlar Gazzeli mazlumlar için sokaklara döküldü. İsrail’le dayanışma adına sadece gösterileri değil, Filistin bayrağını bile yasaklayan batılı ülkelerden yükselen bu tepkileri çok kıymetli buluyoruz.

İstanbul’daki mitinge iştirak ederek Gazze için kıyama kalkan siyasi parti genel başkanlarına, sanatçılara, yabancı misafirlerimize ve 1,5 milyonu aşkın yürekli insana buradan tekrar şükranlarımı sunuyorum.

25’inci gününü geride bırakan bu katliamın önüne geçilmesi, en öncelikli meselemizdir. Bunun için evvelemirde ateşkesin sağlanması, ardından da kalıcı barışa giden yolun açılması gerekiyor. İlgili tüm tarafların iştirakiyle düzenlenecek “Filistin-İsrail Uluslararası Barış Konferansının”, bunun için en uygun platform olacağı kanaatindeyiz.

Bölgedeki aktörlerin işbirliğinde, yeni bir güvenlik mekanizmasının tesis edilmesini elzem görüyoruz. Böyle bir adım atılması halinde, Türkiye olarak, sorumluluk almaya hazırız. Bizim amacımız, bölgemizi içine sürüklendiği bu anafordan çıkarmaktır. Savaşı diplomatik yollarla sona erdirmek için çalışırken, Gazzeli kardeşlerimize de tüm imkanlarımızla sahip çıkmaya devam ediyoruz.

Mısır makamlarıyla koordinasyon içinde, bugüne kadar 10 uçak dolusu yardım malzemesini El Ariş Havalimanına sevk ettik. Aralarında doktorların, sağlıkçıların, AFAD, Kızılay, basın mensuplarının da olduğu 54 görevlimizin bölgeye intikalini sağladık.

Ülkemizin gönderdiği ve bir kısmı Gazzeli kardeşlerimize ulaşan yardım malzemelerinin toplamı 213 tonu buldu. Daha fazla insani yardım tırının Refah Kapısı’ndan Gazze’ye girişine izin verildikçe, biz de yardımlarımızı artıracağız.
Refah Kapısı’nın açık tutulması hususunda, uluslararası toplumun İsrail yönetimine baskı yapması önemlidir. Türkiye, dün olduğu gibi bugün de Filistinli kardeşlerinin yanındadır; bunun gereğini de şeksiz, şüphesiz bir şekilde yapmaktadır.

Ayrıntılar geliyor…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir